BİRİNCİ SİGARASI
(Bu bir reklam değildir)
Sakarya’nın en iyi ilkokulunda öğretmendi.Öğrenci velileri varlıklıydı.Öğretmenler günü yaklaşıyordu.Öğrencilerine öğretmenler gününün, öğretmenlere hediye alma günü olmadığını, kesinlikle hediye kabul etmeyeceğini söylediği halde okulda en fazla öğretmenler günü hediyesi alan öğretmen oldu.Sınıf ağzına kadar pahalı hediyelerle doldu taştı.Neler vardı ki..Gömlekler, kravatlar, kravat iğneleri, parfümler, çakmaklar, para cüzdanları, kazaklar, eldivenler, biblolar, kitaplar vb.
Öğrencilerine hediye almamalarını söylediği halde, öğretmenler günü elini öpen öğrencisi hediyesini sınıfa bırakıp gidiyordu.Herkes çıktıktan sonra bu hediyeleri ne yapacağını düşündü.Okulun hizmetlisi vardı.Hediyelerden bir kaçını ayırıp gerisini hizmetliye verdi.Onun daha çok ihtiyacı vardı.Adam büyük ikramiye kendine çıksa bu kadar sevinmezdi.O günden sonra sınıfın kapısından ayrılmaz oldu.
-Bir emrin var mı Hocam? Diyerek el pençe divan durmaya başladı.
*
Doğu görevini yapmak üzere Sarıkamış’ın dağ köylerinden birine tayini çıkmıştı. Çok zor bir coğrafyada çalışıyordu.Okulda tek öğretmendi.Birleştirilmiş sınıf öğretmenliği yapıyordu.Okul lojmanında kaldığı için okulun kapısını kendisi açıyor ve sobayı yakıyordu.Buz tutmuş dere kenarında tek sıra halinde yürüyen öğrenciler bir kolunda çanta diğer kolunda tezek taşıyarak okula gelirlerdi.Sınıfın orta yerinde kocaman bir petrol varilinden çevrilmiş soba vardı.Sabah okula gelir gelmez tutuşturduğu varilden bozma sobanın içine öğrencilerin getirdiği tezekleri atar atmaz müthiş bir duman kaplardı sınıfı.Eksi yirmi derece soğukta dumanı tahliye etmek için pencereleri açardı.Anında buz gibi olurdu sınıf.Hemen kapatırdı pencereleri ama tezekler iyice tutuşuncaya kadar birinci ders duman içinde geçerdi.
En büyük düşmanı kara kargalardı. Hafta sonu okulun bacalarını tekene ile kapatmayı unuttuğunda kargalar baca içine yuva yapalardı.Pazartesi sobayı yakmaya çalıştığında anlıyordu bacaların kapalı olduğunu.O soğukta çatıya çıkıp bacaları temizliyordu.
Yine bir öğretmenler gününün arefesinde öğrencilerine öğretmenlik mesleğinin öneminden bahsetti.Öğretmenlikle ilgili şiirler okudu.Onlara hediye kabul etmeyeceğini, hediye getiren olursa kızacağını söyledi.Zaten şehir merkezine çok uzak ve fakir bir köyde görev yapıyordu.Hediyeyi nereden bulacaklardı.
Öğretmenler gününün sabahı her zaman olduğu gibi erkenden okula geldi.Sobayı yaktı, öğrencilerini beklemeye başladı.Soğuktan elleri yüzleri üşümüş bir şekilde, saçı başı buz tutmuş öğrenciler aceleyle içeri girip gürül gürül yana sobanın etrafını sardılar.Biraz ısınıp ta kendine gelen hemen elini öpüyor, “Öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim” diyorlardı.Masanın üzeri kendilerince hazırladıkları hediyelerle doldu taştı.Hediye getirmeyin kızarım dediği halde onlara kızamadı.Gözleri doldu, iki damla yaş yanaklarından aşağı yuvarlandı.Çok duygulanmıştı. Onu bu kadar hüzünlendiren, yokluk içindeki dağ köyünde bin bir zahmetle hazırlanan bu hediyelerdi.Kimi bir avuç erik kurusunu gazeteye sarıp getirmişti.Kimi bir poşette arpa, buğday getirmişti.Kaz ve tavuk yumurtaları vardı.Birde yarısı içilmiş bir paket Birinci sigarası gördü masanın üzerinde.
-Sigarayı kim getirdi? dedi.
-Ömer getirdi, dedi öğrencinin birisi..
-Gel bakalım Ömer, hediyen için çok teşekkür ederim.Baban mı verdi sigarayı?
-Öğretmenim, benim size getirecek hediyem yoktu.Bende çok ağladım. Babamda cebinden sigarasını çıkardı, bunu hediye olarak öğretmenine götür, dedi.
Çok duygulanmıştı.Çocuğun başını okşadı.
-Babana selam söyle, öğretmen en çok benim hediyeyi beğendi, dersin tamam mı?
-Tamam öğretmenim...
*
Öğleden sonra lojmandan çıkıp okula geldiğinde öğretmen masasının üzerinde onlarca Birinci sigarası paketlerini görünce çok şaşırdı.Bütün öğrencileri, “öğretmen Birinci sigarasını çok seviyormuş, Ömer’in hediyesini çok beğendi” diyerek öğle arası evlerine gidince babalarından sigara istemişler.Sigara içiyordu ama Birinci sigarasını asla içemezdi.Çünkü bu sigara filtresizdi, küflü ve döküntü tütünden yapılıyordu.Bu yüzden çok ucuz olduğundan genelde köy sigarası olarak bilinirdi.Öğleden sonra okulu temizlemeye gelen köyün topal bir çobanı vardı. Bütün sigaraları ona verdi.Topal çobanın sevinci görülmeye değerdi.
-Sağol Hocam, Allah razı olsun Hocam, bunlar bana bir sene yeter Hocam, diyerek koştura koştura evine bir gidişi vardı ki...
*
Yıllar sonra yine bir öğretmenler gününde Okuma yazma kursuna katılan hükümlü ve tutuklulara öğretmenlik mesleğinin öneminden ve kutsallığından bahsediyordu. Genç bir tutuklu, sözünü keserek;
-Hocam, ben öğretmenleri hiç sevmem.Öğrenciyken, öğretmenler odasına girer, hepsinin paralarını çalardım.Beni yakaladılar, çocuk islah evine gönderdiler...
-İlkokuldaki öğretmenini sevmemen bütün öğretmenleri sevmemen anlamına gelmez..
-Ya Hocam, boş ver ya...İki gündür sigara içemedim, sigara alacak param yok, idareye söyleyin bana sigara bulsunlar..
-Sigara sağlığa zararlı, içmeyiver şu zıkkımı..
-Olur mu Hocam, ben bir tane sigara için adam öldürdüm, müebbet yedimde geldim buraya..
-Görevli arkadaşlara söyleyeyim, sana çatıdan toplanan sigaralardan versinler..
-İçmem Hocam o sigaraları!Ben ...boro içerim, ondan verin...
Yıllar önce Sarıkamış’ın dağ köyünde yaşadığı öğretmenler gününü anlattı.Topal çobanın Birinci sigaralarını görünce nasıl sevindiğini anlattı.
-Hocam, ne birincisi ya..Dedemin sigarası o.Ben .........boro’dan başka içmem .Yoksa yakarım odamı, kırarım camları!
Acil durum butonuna bastı.İçeri giren infaz koruma memurları mahkumu yaka paça götürürlerken aklına yıllar önce öğretmenler gününde, babalarının cebindeki Birinci sigaralarını getiren fakir ama yürekleri sevgi dolu öğrencileri geldi.