İlköğretmen Okulları, Köy Muallim Mektepleri, Eğitim Yurtları, Köy Eğitim Kursları, Köy Eğitmenlik Uygulaması, İlköğretmen Okulu, Öğretmen Lisesi, Eğitim Enstitüleri, Eğitim Yüksekokulları, Eğitim Fakülteleri Sınıf Öğretmenliği Bölümleri....Doksan yıllık Cumhuriyet döneminde neredeyse her on yılda bir öğretmen yetiştirmede yöntem ve teknik değiştirmiş bir milletiz.Olumlu açıdan bakıldığında yeni sistemler, kendini geliştirme olarak görülebilir.Ama her değişimde mevcudu tamamen yıkıp, yeniden inşa etme, kazanılmış tecrüblerden ve birikimlerden yararlanmamak bize çok pahalıya mal olmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında memleket yanmış, yıkılmış geriye eli ayağı tutmayan ihtiyarlar, ser sefil kadın ve çocuklar ile bitmek bilmeyen savaşlarda ağır yaralar almış gazilerden başka kimse kalmamıştı.
Memleketi ayağa kaldırmak için bırakın eğitimli kadroları, dağda çobanlık yapacak adam kalmamıştı.Harf devriminden sonra birazcık Osmanlıca bilenler bile zır cahil kalmıştı.Memleketin top yekun eğitim seferberliğine ihtiyacı vardı.Ama ortada ne öğretmen nede öğretmen yetiştiren bir okul vardı.
Bütün köy, kasaba ve şehirlerde tarama yapılarak birazcık okuma yazma bilenler hızlıca eğitime alındı ve köy ve beldelere “Eğitmen” kadrosuyla gönderildi.İlk Eğitmenler ilkokul üçe kadar eğitim verdiler.Şimdi yaşları seksen,doksan olan dedelerimize sorduğunuzda ilkokul üçe kadar okuduklarını söyleyeceklerdir.
Sonraları meşhur “Köy Enstitüleri” kuruldu.Köy Enstitülerinden yetişen bütün öğretmenler sol tandaslı yetiştiriliyor, tek tük sağ tandaslı anlayışa sahip öğretmenlere de “imalat hatası” gözüyle bakılıyordu. Köy enstitülerinin toplumsal baskı sonucu kapanmasından sonra bir türlü düzen almayan öğretmen okulları halk arasında itibarını iyice kaybetti.
İlkokul öğretmenliği o kadar değer kaybetti ki, üniversite sınavında “üniversiteyi kazanamadılar demesinler” anlayışıyla en son tercihlere, kazanılması kolay, garanti bölüm olarak yazılmaya başlandı.
Doksanlardan sonra Eğitim Fakültesi bünyesinde lisans seviyesine çıkarılan sınıf öğretmenliği, on beş yıllık süreçte altın dönemini yaşasa da günümüzde etkisini kaybetmiş durumda.Doksanlı yılların başında bütün yurtta yirmi üç tane bulunan sınıf öğretmenliği bölümlerinin sayısı günümüzde yüz yirmiye çıkmıştır.Bu durum sınıf öğretmeni enflasyonuna yol açmış, arz-talep dengesi bozulmuştur.
İki binli yılların başına kadar sınıf öğretmenlerinin okuma-yazma öğretme tekniği (bireysel istisnalar hariç) klasik, kalıplaşmış, ezbere dayanan toplu kavratma çalışmalarından oluşuyordu.Öğretmen, sabah okula gelir, yoklama ve temizlik kontrolünden sonra eline uzun bir işaret çubuğu (değnek) alır, duvarda asılı duran fiş cümlelerini göstererek koro halinde okuma çalışması yaptırırdı.
İki binli yılların ortasına doğru cümle yönetiminden vazgeçilerek ses yöntemine ve el yazısı sitemine geçildi.Bu yeni sisteme hazırlıksız yakalanan sınıf öğretmenlerinden emekliliği geldiği halde keyfe keder çalışanların hepsi kendiliğinden emekli oldu.
E-okul sisteminin uygulanmasıyla beraber bilişim konusunda yetersiz olan sınıf öğretmenleri, öğrenci notlarını internet ortamında giremeyince büyük bir kısmı emekli olmak zorunda kaldı.
4+4+4 Eğitim sistemi sınıf öğretmenlerine en büyük darbeyi vurdu. Yeni eğitim sistemi sınıf öğretmenleri arasında tasfiyeye yol açtı.Yaz tatilinde 4+4+4 eğitim sistemini yazlıkta, denizde tatil yaparken (aman..bana bir şey olmaz anlayışıyla) pek dikkate almayan öğretmenler tatil dönüşü başka okullara atandığında anladı durumunu. Büyük bir kısmı norm fazlası durumuna düştü.Yan alan eğitimi alan sınıf öğretmenleri çok şanslıydı.Hepsi branş öğretmenliğine geçiş yaptı.
Yirmi yıldır sınıf öğretmenliği yapan bir öğretmenin birden bire Matematik dersi veya Resim-İş dersi vermeye başlamasını hangi eğitim felsefesi ve anlayışıyla izah edileceğini devlet büyüklerimiz gayet iyi biliyor olmalı ki, öğrenci,veli, öğretmen üçgeni bu değişikliği çok kolay hazmetti.
Adalet Bakanlığına öğretmen alımı yapılırken doktor raporunun yanında çok kapsamlı bir güvenlik soruşturması yapılıyor.Bu güvenlik soruşturması öğretmenin doğduğu köyden, askerlik yaptığı birliğe ve mezun olduğu okula kadar bütün ilgili yerlere soruluyor.Yaklaşık altı aylık bir soruşturmadan sonra ceza infaz kurumlarına öğretmen olarak atanabiliyorsunuz.
Milli Eğitim Bakanlığının öğretmen alma yöntemi KPSS puan üstünlüğüne göre ve şapkadan ne çıkarsa anlayışıyla çok özentisiz yapılıyor.Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen alımı yaparken psiko-teknik durumuna, diksiyonuna, formasyon becerisine, güvenlik soruşturmasına dikkat etmeden sadece diplomasına ve KPSS puanına göre atamasını yapıyor.Bu yöntem çok sakıncalı bir atama yöntemi.
Ceza infaz kurumlarına atanan öğretmenler mahkumlar için güvenlik soruşturmasından geçirilirken, Milli Eğitim Bakanlığına atanan öğretmenler hiçbir soruşturmadan geçirilmeden öğretmenliğe başlatılıyor.Şoför olmak için bile psiko-teknik testten geçmek gerekirken, psikopat ruh yapısına sahip insanlar öğretmen olarak atanabiliyor.
Şu an Ceza infaz kurumlarında tutuklu bulunan mahkumların büyük bir kısmı öğretmeni tarafından anlaşılmayan, dışlanan ve çok kötü davranışlardan dolayı okulu terk eden öğrencilerden oluşmaktadır.Sokakta kapkaça uğrayan, evine hırsız giren veya askerimizi şehit eden terörist haberlerini duyan öğretmenlerimiz "Nerde bu devlet, nerede bu polis?" diye feryat etmeleri veya yakalanan hırsız veya teröristlerin ilk duruşmada serbest bırakılmaları karşısında isyan etmeleri anlaşılır bir durum değildir.Bu olaylara karışan kötü insanlar, bunların yakalanmamasından şikayet eden öğretmenlerimizin tevhid-i tedrisatından geçerken ellerinden kaçırdığı masum öğrencilerdi.
Ne ekersen onu biçersin, demiş atalarımız...Aynı bumerang gibi..tutmasını bilmezsen elini keser...