(Bu yazıda geçen olay gerçek, mekan ve isimler hayalidir.)
Bütün ülkeyi kasıp kavuran dondurucu bir kış günü Meb öğretmen atamasına başvurmuştu.Uzun yıllardan sonra ilk atamaya İzmir, Muğla, Aydın illeri de açılmıştı.Bu bir bubi tuzağı idi ama çok acemi ve saf olduğundan bu çeldirici tuzağı göremedi.İlk üç tercihine İzmir, Muğla ve Aydın’ı yazdıktan sonra “neresi olursa olsun atanmayı kabul ediyorum” şıkkını da işaretledi.
Nasip bu.Sarıkamış’a atanmıştı.Egeliydi ve hayatı boyunca gerçek bir kar ve eksinin altında soğuk görmemişti.Korkarak bindiği Doğu Kars otobüsü sanki onu Sibirya’ya götürüyordu.Otobüsten indiğinde her yer bembeyaz ve çok soğuktu. Dağlar, yerler, evler, sokaklar, kaldırımlar, en küçük siyah bir nokta görünmüyordu.
Kahvehaneden çevrilmiş Sarıkamış öğretmen evindeki ilk gününde ondan birkaç gün önce atanan öğretmenler hemen espriyi patlattılar.İstanbul Sarıyer’e tayin isteyen bir öğretmen sonucu öğrenmek üzere Milli Eğitim Müdürlüğüne gittiğinde orda ki görevliye “Sarıyer’e tayin istemiştim, çıkmış mı?” sorusu üzerine şakacı memur, “ Geçmiş olsun Hoca, Sarısını tutturdun ama kamışı sana girmiş” esprisi ona da anlatılınca iyice afallamıştı.
Sarıkamış İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne gidince, yirmi kilometre uzaklıkta bir dağ köyünde birleştirilmiş sınıf öğretmeni olarak atandığına dair göreve başlama yazısı tutuşturuldu eline. Tam çıkmak üzereyken;
-Hooop Hoca, nasıl göreve başlayacağıni bilir misen? Dedi şef memur.
-Nasıl başlayacağım?
-Hoca, şimdi Hükümet Konağına çıkan yokuşun başında Hamamli Köyü dolmuşi var. Ona binirsen, okula varirsen.Okul kapalıdir, anahtari muhtardan alirsen.Kapıyı açirsen , hemen karşıdaki müdir odasına girirsen, koltuğa oturup kendine “hoş gelmişsen Hocam, hayırli olsin” diyeceksan.Sende elindeki göreve başlama yazisıni okul müdürine yani kendine verip kendi kendini göreve başlatirsen...tamam mi. anlaşıldı mi?
-Nasıl yani? Gideceğim okulun müdürü yok mu?
-Hoca, müdürde sen olursin, öğretmende sen olursin, hademede sen olursin ...tamam mi?Sonrada “Müdür yetkili stajyer öğretmen okulumuzda göreve başlamıştır.”Yazısını imzalayıp bize yani ilçeye getirirsen.Göreve başlayan müdür yetkili stajyer öğretmen falanca öğretmen, göreve başlatan müdür yetkili stajyer öğretmen falanca öğretmen, tamam mi Hoca, anlaşildı mi?
-Tamam, anladım galiba, dedi, ama şef memurun söylediklerini çoktan unutmuştu.
Köyün dolmuşuyla köye giderken bütün yolcular sigara içiyordu.Herkes “Hoca hoş gelmişsen ,hayırlı olsin” diyorlardı.Hepsine mukabelede bulundu.Kasette Kürtçe bir türkü çalıyordu. Şoför;
-Hocam, Türk-Kürt kardaştir, ayrım yapan kallaştir,dedi. Onaylıyorum manasında başını salladı.
-Hoca, İslam’ın şartı kaçtir?,dedi yolculardan biri.İslam’ın şartını falan düşünecek hali yoktu, kafa başka yerlerdeydi ama cevap verme gereği duydu.
-Üçtür,dedi.
-Yahu bu Hoca İslam’ın şartıni bile bilmir ,bilseydin namazları sana kıldırirdik, camimizin imamı yohtir da,dediler alaycı bir tavırla.Bu kadar şakayı kaldıracak gücü yoktu ama tüm bunları “Hoşamedi” olarak algıladı.Bembeyaz bir dünyada, insanı zehirleyecek kadar yoğun bir sigara dumanı içinde, bir sağa bir sola, döne döne, yarım saatlik bir yolculuktan sonra dolmuş durdu.
-Hoca, ahanda okul karşida ama tikkat et taş duvarlarin üzerinden yüri yoksa kara batirsen,dedi şoför.Okula doğru baktı, o kadar eski ve virane gözüktü ki.Kapıları eğri, camları kırık, bacaları yıkık.Boya desen zaten yok.
-Akşama doğru güç bela yerleştiği okul lojmanına gelen Muhtar emmi;
-Hoca,sen buraları bilmirsen, burada hava karardimi akşam gezmesi olmir, kapını kapa, sürgünü çek, ben gelsem bana bilem kapıyı açma, tamam mi Hoca?
-Ne yani teröristler mi var buralarda?
-Ne teröristi Hoca, kurt var kurt.Akşamları sabah kadar çoban köpeklerimizi bile kurtlar yemesin diye ahıra kapatiriz.Kurt yemese bile kapıdan çıktın mı tipide kaybolursin,sabaha da donar ,ölirsin,dedi.
Dediği gibi kapıyı sürgüledi, sobayı yaktı ama elektrik yok.Sabaha kadar sobanın deliğinden çıkan ışıkla tavanda sıcaktan bir oraya bir buraya cirit atan farelerin sesiyle uykusuz bir şekilde vakit geçirdi.Hava puslu olduğundan sabahın olduğunu saatinden tahmin etti.Öğrencilerin sesini duyar gibi oldu.Hemen sürgüyü çekip kapıyı açınca buzdan bir kapıyla daha karşılaştı.Sabaha kadar devam eden tipi bütün karları kapıya yığmış ve buzdan bir duvar örmüştü.Balta ve kürekle kırdığı buzların arasından dışarı çıktığında ağızlarından buhar çıkaran bir sürü küçük çocuğun şaşkın gözlerle kendisine baktığını fark etti.
Birleştirilmiş sınıf öğretmenliği eğitimi almıştı fakültede ama gerçeklerle yüzleşmek çok kötüydü.Doksan öğrenci vardı.Sağdaki pencere kenarına birinci sınıfları, soldaki pencere kenarına dörtleri ve beşleri, ortadaki sıralara da ikileri ve üçleri oturtmuştu.Ama sadece birinci sınıflara öğretmenlik yapabiliyordu.Diğer sınıflara yazılı ödev veya sessiz okuma ödevi veriyordu.Bu kadar kötü bir ortam beklemiyordu.Bütün idealleri, umutları, beklentileri suya düşmüştü.Memlekette inşaatta kum çeken amele olsam bundan daha kötü olamazdım diyordu kendi kendine.
Hafta sonunu iple çektikten sonra köyün dolmuşuyla Sarıkamış’a geldi.Hemen postaneye gidip memleketi aradı.Ona yıllardır memleketten kız beğendiremeyen babasına;
-Baba, ben sömestre tatilinde geliyorum.Bana hemen kör, topal fark etmez çalışan memur olsun, öğretmen olsun kız bulun, gelince resmi nikah kıydıracağım,eş durumuyla memlekete tayin olacağım,dedi.Babası da bu istek karşısında çok sevindi.Niye sevinmesin ki en sonunda oğlu köyden biriyle evlenecekti.Sömestre tatili boyunca sabah ve öğleden sonra olmak üzere yirmiye yakın kızla görüşmesi oldu.Ama hiç biri evlenmeyi kabul etmedi.Çünkü bu kadar aceleci bir damadı kimse istemiyordu.Çaresiz yine Sarıkamış’a köyüne döndü.Vücudunu sıcak tutsun diyerek yediği tahin pekmez alerji yapmış ergenlik döneminde bile çıkmayan sivilceleri çıban olmuştu .Bu köyden kurtulmak onda fikri sabit olmuştu.bir şeyler yapmalıydı.Birden aklına askerliğini yapmadığı geldi.Hemen Aydın asker alma daire başkanlığına askere alınma yazısını APS ile gönderdi.On beş gün sonra “askere kabul edildiniz” yazısının ona verdiği mutluluktan havalara zıplamıştı.Asker dönüşü ne yapar eder, torpil yaptırır,orta Anadolu ‘da ki bir şehre tayin olurum hesabını yapıyordu.Göreve başlayalı yedi ay olmuştu ve askere giderse stajyerliği de yanacaktı.Olsun, buradan kurtulsun da...
Köylüyle vedalaştı, çekyatı, battaniyesini, çanağını, çömleğini köydeki muhtaçlara dağıttıktan sonra vatani görev için Konya’ya gitti.Askerliğinin yirmi sekizinci günü nizamiye kapısına asılan bir listeyle tam bir şok yaşadı. “269/47. dönem asker öğretmen Hıdır Budur ;Kars -Sarıkamış Hamamlı Köyü İlköğretim Okuluna Yedek subay öğretmen olarak görevlendirildiniz, on gün içinde görev yerinde olunuz”...
Onu karşısında gören Muhtar emmi;
-Hayirdir Hoca, hani sen eskere gitmiştin?
-.............!?
İstanbul Sarıyer’e tayin isteyip de ataması Sarıkamış’a çıkan bahtsız öğretmen gibi kulaklarında o ses yankılandı durdu ,“ Sarısını tutturdun ama kamışı sana girdi, kamışı sana girdi, kamışı sana girdi....