Hacettepe Kamu Yönetimi Bölümünden mezun olmuştu.Önce Kaymakam sonra Vali olabilmek en büyük idealiydi.Kaymakamlık sınavlarına girdi.Yazılı sınavda ilk onda olmasına rağmen mülakatta kaybetti..Dış işleri Bakanlığı, İç İşleri Bakanlığı, Hazine, Merkez Bankası, Bankalar olmak üzere girdiği bütün sınavların yazılı bölümünü kazanıyor ama mülakatta kaybediyordu. Fakir bir aileden geldiği için hemen iş bulup çalışması gerekiyordu.Hiç düşünmeden İnfaz ve Koruma Memuru sınavlarına girdi ve kazandı.
Göreve başladığı kurumun müdürü ona hemen bir lakap taktı. “Kaymakam!” Gel kaymakam, git kaymakam, derken kurumda çalıştırılmadığı birim ve bölüm kalmamıştı.Hiç bir birimde tutunamamasının sebebi çok dürüst ve doğrucu olmasıydı.En sonunda hiç kimsenin çalışmak istemediği yemekhane bölümünde görevlendirildi.Mesai çıkışı yemekhane ve depoları kontrol ederken buzdolabının en altında büyük bir poşet dikkatini çekti.İçini kontrol ettiğinde otuz kiloya yakın et olduğu gördü.Poşeti aldı ve soğuk hava deposuna kaldırdı.
Ertesi sabah işe geldiğinde, gece vardiyasından çıkan bir grup memur yakasına yapıştı;
“Ulen kaymakam!..Akşam buzdolabına et koydurmuştuk, niye soğuk hava deposuna kaldırdın?”
“Yemek listesinde et yoktu, bende soğuk depoya kaldırdım, ne olmuş yani?”
“Ulen! Bizim tekerimize taş koyacak adam daha anasının karnından doğmadı.Alırız seni ayağımızın altına!”
“Bana Hiçbir şey yapamazsınız.O etler sizin hakkınız değil.Gece vardiyasında nöbet tutacağınız yerde yemekhanede cız bız yapıp sabaha kadar et yiyorsunuz.Bu etlerde bütün personelin hakkı var.Bir daha yaparsanız sizi şikayet ederim..”
“Bak kardeşim, sen mi tayin istersin, yoksa biz mi seni gönderelim.Burda çalıştırmayız seni...”
*************
Kurumda rahat çalışamayacağını anlayan Davut, memleketine tayin istedi.Kurum müdürü, Davut'u çağırarak tayin talebini reddettiğini bildirdi.Müdüre göre Davut'un biraz daha burnunun sürtülmesi gerekiyordu.Kasten tayinini çıkarttırmıyordu.
Tayini çıkmayınca kendini işine veren ve yemekhanede kontrolü eline alan Davut, yemekhane dışına bir dilim ekmeğin bile çıkarılmasına izin vermiyordu.
Yemekhanede kuş uçurtmayan Davut'u çağıran anbar memuru elindeki kağıdı göstererek;
“Davut, imzala şunu..”
“Ne kağıdı bu?”
“Depoda 2,5 ton et olduğuna dair belge..”
“Depoda 2,5 ton et yok ki..Bir ton var..”
“Fazla konuşma Davut! 1,5 ton et akşama gelecek, imzala şunu..”
“Et gelsin, imzalarım. Niye acele ediyorsunuz?”
Ambar memuru kızmıştı;
“İmzalamazsan imzalama! Ben, imzalatacak adam bulurum...”
Ambar memuru, et belgesini yemekhanede çalışan başka bir memura imzalattı.Davut, akşama kadar etin gelmesini bekledi ama ne gelen vardı nede giden...”
Ertesi gün müdür Bey'in yanına giderek durumu anlattı.Müdür Bey destek olacağına Davut'a daha çok kızdı;
“Seni ilgilendirmeyen işlere burnunu niye sokuyorsun be adam.Et gelmiş, gelmemiş sana ne!”
“Ama müdürüm!..”
“Çık dışarı! Seni Kars'a sürdürürüm, görürsün gününü..”
************
Kurum müdüründen umudu kesen Davut, Başsavcının kurumu ziyareti sırasında kalabalığın arasından öne çıkarak kendini farkettirdi;
“Sayın Başsavcım, bir maruzatım vardı..”
Kurum müdürü ve diğer memurların şaşkın bakışları arasında Başsavcı elini Davut'un omuzuna koyarak babacan bir tavırla konuştu;
“Söyle evladım, derdin nedir?”
“Efendim, ben yemekhanede çalışıyorum.İki buçuk ton etin depoda olduğuna dair bana bir belge imzalatmaya kalktılar.Depoda bir ton et olduğundan ben imzalamadım.Ben imzalamayınca, belgeyi başka bir memura imzalattılar.Ben takip ettim, bir hafta boyunca hiç et gelmedi...”
“Duyarlılığın için teşekkür ederim evladım.Ben gereğini yapacağım, sen merak etme...”
Başsavcının kaşları çatıldı, öfkelendiği her halinden belli oluyordu.Arkasında duran kurum müdürüne dönerek kızgın bir ses tonuyla emir verdi;
“Ambar memurunu bulun, hemen bana getirin..”
“Emredersiniz Başsavcım..”
Birkaç dakika içinde ambar memurunu bulup getirdiler.Beti benzi solmuş, korktuğu her halinden belli olan Ambar memuru bir eliyle ceketinin düğmelerini iliklemeye çalışırken Başsavcının huzurunda hazır ola geçerek muazzam bir saygı gösterisinden bulunarak heyecanla konuşmaya çalıştı;
“Buyrun Başsavcım, emirlerinizi bekliyorum..”
Başsavcı gözleriyle ambar memurunu yerin dibine sokarcasına sordu;
“Nedir bu iki buçuk ton et meselesi?”
“Efendim, et ihalesini alan firmanın arabasının lastiği patlamış, o yüzden eti getiremediler...”
Başsavcı bu uyduruk mazerete inanmamış olacak ki iyice hiddetlendi;
“Be adam! Memlekette başka araba mı kalmadı eti getirecek? Sana iki saat mühlet.Ben akşama kadar burdayım.Et geldi, geldi..Gelmediği takdirde Erzurum'un ötesinden kendine yer beğen!”
Ambar memurunun adeta canı çıkacaktı, son bir gayretle zoraki konuşabildi;
“Emredersiniz efendim...”
*************
Başsavcının emir verdiği üzere bir buçuk ton et iki saat geçmeden firma yetkililerince getirildi.Kurum personeli tam üç ay boyunca her öğle ve akşam yemeğinde yahni, köfte, tas kebabı, haşlama, kıyma, dalyan köfte yemekten bıkmıştı ama depodaki et bitmemişti.Üstüne üstlük her öğüne ya baklava konuyordu Ya da tulumba tatlısı.
Davut'a gelince...Bir ay içinde tayini memleketine çıkarıldı.Kurumdan ilişiği kesilirken veda yemeği düzenlendi ve başarılı çalışmalarından dolayı plaketle ödüllendirildi.Doğrucu Davut, doğruluğu sayesinde istediği tayin hakkına kavuşmuştu.Zaten idare-i maslahatta gelenek haline gelen ve yazılı olmayan bir kural vardır.idareci, emri altındaki memurdan kurtulmak isterse ya istediği yere tayin olmasını sağlar yada pasif bir üst göreve tayin ettirir...
**************
Davut'un tayin olmasıyla yerine getirilen yeni memur yemekhanede oturuyordu.Ambar memuru içeri girdi ve amirane bir ses tonuyla seslendi;
“Yeni gelen memur sen misin?”
Yeni memur, kim olduğunu bilmediği ambar memurunu görünce hazır ola geçerek cevap verdi;
“Evet efendim!”
“Bu belgeyi imzala, çabuk ol!”
“Emredersiniz efendim..”
Yeni memur ne olduğunu bilmediği kağıdı imzalarken, ambar memuru içinden kıs kıs gülüyordu.Tam istediği gibi birini bulmuştu...